Dün akşam üzeri denize gitmiştim
Dün akşam üzeri denize gitmiştim. Hava lodostan poyraza dönmeye çalışıyor ve adete koca denizin dalgalarının seyrini değiştirmeye çalışıyordu. Şemsiyeler, şezlonglar, pet şişeler, şapkalar...havada uçuşuyor, bazıları da denize düşüyordu.
Deniz kenarından biraz uzaklaşmış denizinde içinde rüzgarın gücünü, neler yapabileceğini, mağdur olanları, bakmakla sorumlu olduğum ve birlikte yaşamı paylaştığımız sevgili Goji'yi ve insanların tepkilerini gözlemliyordum. Devrilen şemsiye ve sandalye eğer kendine gelmemişse diğerini umursamayan, önüne düşen şapkaların göz göre göre denize ilerlemesine izin veren, denize düşmüş ve dalgasıyla kıyıya vurup geri tekrar denize giden pet şişeleri görmezden gelen ancak denizde boy boy poz verenleri görmek beni oldukça üzüyor korkutuyor ve ne kadar güvensiz bir ortamda olduğum hissi ile endişelendiriyordu.
Bir tarafta son ses müzikle tüm plajı inleten hoparlörden gelen ses konuşmayı ve duymayı engellerken diğer taraftan gelen sesle karmaşa yaratıyor adeta ortamın huzuru ve doğanın dengesi bozuluyordu.
Doğanın dengesini bu denli bozan ve hatta bozma hakkını kendinde bulan, ne doğa için ne de diğerleri için kılını kıpırdatmayan, rüzgarın etkisi ile mağdur olanlara kendini göstermek için poz verirken yardım elini uzatamayacak ancak amuda kalkarak kendini göstermede yoğun çaba sarf edenleri gördüğümde insanın beğenilme, takdir edilme, sevilme ihtiyaçlarının ne kadar yoğun olduğunu fark ettim.
Bu yoğun ihtiyaçları içsel olarak karşılayamayanların dışarıya ne kadar bağımlı olduklarını, hergün kendisini rahatlatan denizi temiz tutmanın en çok kendi ihtiyacı olduğunu fark edememeleri, orada mağdur olana yapacağı yardımla alacağı sevginin ve yaptığı iyi davranışla kendini takdir edebileceğinin önüne nasıl kendisinin engel oluşturduğunu görememek ve bu güzel hislerden kendisini mahrum bırakmak sevgisizliğin ve artan ihtiyacın asıl nedeni değil miydi?!
Kendi kendine oluşmayan ve ancak ilahi olana hissedilebilen sevginin tanımının insan düşüncesiyle farklı algılanması, insanın temel ihtiyacı olan huzurun hazla karıştırılması, olumlu ve olumsuz duyguların bizlere yolumuzu belirlemede ve huzura kavuşmada birer öğretici rehber olduğunun farkına varılmaması ve duygularımızı yaşamaya izin vermeme sebebi ile insan olmaktan çıkmış adeta birer robota dönüşmüşüz!
Hakikatte cihad olarak geçen ve mücadele anlamı taşıyan ve her dinde mutlak yapılması istenilenin dışarıyla değil kendi nefsimizle olması gerektiği aksi takdirde yaşayan ölüler olarak huzuru hissedemeden ve aslında hiç var olmadan yok olup gideceğimizi kısa bir anın özetiyle sizlere aktarmak istedim.
En büyük idrak belki de karşımızdakinin aslında kendimiz olduğunu fark edebilmek, insanlığının bütünü oluşturan birlik ağacında eğer yaşadığımızı hissetmek istiyorsak önce kendi ihtiyaçlarımızı tespit edebilmek ve bunu herkese ve herşeye verebilmektir...
Mağdur olan;
....kucağında bebeği olduğu için uçan şapkayı yakalayamayan anne değil, kim bilir belki de imkanın varken elini uzatmayan ve kendini gülümseyen ve teşekkür eden iki çift gözden ve buradan doğan sevgiden mahrum bırakan sensindir!
...kucağına pet şişe düştüğü için sürekli kirlenen ve içindeki canlıların ve yaşamın sona erdiği sana armağan edilmiş deniz değil; tüm bu güzelliklerden mahrum kalacak olan sensindir!
...hergün şikayet edip sızlanmaya harcadığın enerjiyi iyileştirmek için harcamayan sensindir!
İnsan olmanın bir sorumluluk olduğunu hatırlayabilmek, bir sisteme dahil olduğumuzu ve bu sistemin çok büyük bir güç tarafından yönetildiğini ve tüm dünya olarak iyileşmenin taassuplardan, önyargılardan sıyrılarak gerçeği araştırma ve uygulama ile gerçekleşeceğini fark edebilmek, harekete geçebilmek ve ışık olup aydınlatabilmek ümidiyle..Gürcan Giray