ekonomik kriz, korku ve endişe içeren sohbet
Bir ağacın dalları ve yaprakları gibi bir bütünü oluşturan hepimize günaydın Son günlerde en çok konuşulan ekonomik kriz, korku ve endişe içeren sohbet ortamlarının hepimizi nasıl etkilediğini ve eğer bu düşünce ile kalırsak psikolojimizin nasıl etkilenebilecegini ve en çok da çocuklarımızın nasıl etkileneceği üzerinde biraz yazmak ve belki biraz da dertleşmek istedim
Uzman ekonomist değilim, lisansımı ve yüksek lisansımı İİBF de yaptım. Farklı alanlarda merakım olduğu için eğitimler almaya devam ediyorum. En çok da insanın alt ve üst doğası ve yansıması benim ilgi alanım. Bu bilgiler ışığında paylaşma ihtiyacıma kulak vererek ve online çağın nimetlerine şükrederek buradan aktarmak istiyorum düşüncelerimi... Yazarken hiçbir siyasi düşünce ya da tarafında olmadığımı, merkezde insan ve doğa olduğuna inandığımı, yapılan herşeyin insanlığa fayda yarattığı düşüncesi ile içimde olanları aktardigimi bilmenizi ve eğer okumak ve üzerinde düşünmek isterseniz buradan bakabilmenizi çok isterim.
İlk olarak üzerinde yazmak istediğim konu biz bu ekonomik krizi neden yaşıyoruz sorusunun aklımızda ne gibi cevapları olduğu. Biliyorum hepimiz diğerini suçlayarak biraz rahatlıyoruz...tıpkı büyümemiş bir çocuğun sorumluluk almak istememesi gibi... ya sonra!
İkinci olarak ise gerçekten bu dünyada olma amacımız üzerinde ne kadar düşündüğümüz... Sabah uyandığımızda burada olma amacımız için sevinç duyarak uyanabiliyor ve varlığımızı onurlandırabiliyor muyuz sorularına nasıl cevaplar verebildiğimiz.
Yüksek lisansımı verimlilik üzerine yapmaya karar verdiğimde hocamla birlikte yaptığımız bilimsel araştırmalarda Türkiye nin badem ihtiyacının çok büyük bir kısmının ABD tarafından karşılandığına dikkatim çekilmişti. Ve bu duruma inanamamıştım. Yolculuklarımı zaman kısıtlaması yok ise ve aracı başkası kullandığı sürece kara yoluyla yapmayı çok seviyorum. Bu esnada etrafı gözlemleme ve insanlarla sohbet etme şansım oluyor. Benim memleketimde badem yetişir ve nasıl ve hangi iklimde yetiştiğini az çok tahmin edebiliyorum. Birgün otomobil ile seyahetimizde etrafa baktığımda gözlerime inanamamıştım. Arazilerin boş ve atıl olduğunu ancak bu boşlukta bakım verilen bazı bahçelerin ağaç ve diğer bitkilerle verimli olabildiğini fark etmiştim. Çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Çünkü dışarıya bağımlılığımızı nasıl olurda kendimizin hazırladığımızı ve bunu fark edemediğimizi düşünmüştüm.
Rahmetli Anneannem kendi bahçesini eken tohumunu kendisi üreten ve hem bizlere hem de kendisine yetecek kışlık ve yazlık üretimler yapan ve belki de bazen satarak hayatını devam ettiren eli öpülesi bir kadındı. Onun evinde arka odalarda kurumuş domates, salatalık, kabak, nohut, fasulye çekirdekleri olurdu ve küçük yaşlarımda merak ederdim ne işe yaradığını. Onun domatesleri, fasulyeleri, salatalıkları, ekmeği, pişisi öyle lezzetli olurdu ki yiyen herkes kaynağını öğrenmek isterdi. Anneme sormuş ve tohumlarını kendisinin ürettiğini öğrenmiştim. Anneannem entelektüel seviyesi bizim düşündüğümüz seviyede olmayan ama insani vasıflarını korumuş, doğa dostu, kendisine ve çevresine zarar vermek yerine fayda ureten ve kendi kendine yetebilen, pek çok acı ile mücadele etmek zorunda kalmış ancak şikayet etmek yerine çözüm üretmeyi seçmiş değerli bir ruh idi... Şimdi düşündüğümde Anneannemin çektiği acıları göğüsleyebilmesi ve tek başına ayakta kalabilmesi O nun kimseye bagımlı olmaması imiş. Allah mekanını cennet eylesin...
Ekonomik kriz ve bahsettiklerim... Biz tarım ülkesiyiz. Güneşimiz, yağmurumuz, toprağımız kendimize ve diğer ülkelere ihracat yapacak kadar verimli. Turizm, sağlık ve şifa kaynakları, yemeklerimiz oldukça cezbedici. Aldığımız kültür ve inançlarımız gereği insana karşı dürüst, empatik, sevgi ve saygı dolu dogamizla bozulmadan kalabildiğimiz sürece çekim gücü yüksek bir enerjiye sahibiz. Dünyanın pekçok yerinden insanlar oldukça yüksek fiyatlarla bu güneş, bu hava ve bu toprak için kocaman yatırımlar yapıyorlar.
Sabah biraz araştırma yapma fırsatım oldu. Sahip olduğumuz kaynaklarımız oldukça çok fakat neredeyse her konuda dışarıya bağımlıyız, inançlıyız ama anlamını bilmiyor ve uygulamıyoruz, sorun yaşıyor fakat çözümlerini düşünemiyoruz.
Bundan uzun yıllar önce psikoloji anlamında buluşlar yapan ve insan doğasını fark eden bilim adamları insanın doğasını, nasıl çalıştığını, temel ihtiyaçlarini, hormonlarını ve nasıl dengede kalabileceğini fark etmiş ve insanın iyileşmesi yönünde katkılarını sunmuşlar. Ve tabi bunu nasıl kendi çıkarları için kullanabilecegini fark eden fırsatçı ve egosuna yenik düşen bir takım kişilerde bu bilgileri kullanarak insanı nasıl köleleştirebiliriz sorusuna yanıt bulmuş ve kendi çıkarları için bu yönde yavaş yavaş çalışmalarına devam ettirmişler. Dikkatinizi çekmek isterim ki bugün izlediğimiz filmler, diziler, çizgi filmler içerik olarak tam da zihnimizin istediği, egomuzun hoşuna gittiği alt doğamızı canlandıran ve bizi yavaş yavaş uyuşturutan ve istenilen kıvama getirebilen nitelikte.
İnsanı tıpkı bilgisayar gibi üzerinde hiçbir yazılımı olmadığında boş bir kutuya benzetebiliriz. Bilgisayar ancak bir yazılım yüklendiğinde verim elde edilebilen ve kendini gerçekleştirebilen elektronik bir cihaz iken, insan ise ancak doğru bilgi yüklendiğinde bilinçli düşünebilen ve davranabilen ve kendini gerçekleştirebilen bir varlığa dönüşebiliyor. İyi bir yazılıma ve donanıma sahip bilgisayarın değeri ile doğru orantılı olarak kendi üzerine iyi bir yazılım ve donanım inşaa eden insan da kendi değerini belirledigini düşünüyor ve buna inanıyorum. Bugün psikolojik sorunların oldukça arttığını ve yine altında yatan nedenlerin dışarıdan kaynaklandığını düşünüyor ve yine çözümü dışarıda aramaya çalışıyoruz. Evet elbette destek alabilir ve uyanış için birlikte gelişebiliriz. Fakat bu uyanışa istekli olabilmek, çözümün kendimizden değişimle gerçekleşeceğini bilerek hareket edebilmek bizi hakikate götürecek ve mücadele edebilme enerjimiz ile bilinçli seçimler yapabilmenizi saglayabilecektir.
Burada yine dikkat çekmek istediğim nokta bizi bilgisayardan ayıran en önemli özelliğin duygularımızın olduğudur. Ve bizi fiziksel ve ruhsal olarak hasta edebilen, iyileştirebilen, bizi ihtiyaçlar doğrultusunda harekete geçirebilen, neşelendiren, enerjimizi yükseltebilen ve düşürebilen bizi makinadan ayıran en önemli ve en kıymetli özelliğimiz. Ve bu özelliğimiz sayesinde bizler doğru ve yanlışı ayırt edebiliyor ve hakikatle bağlantıya geçebiliyoruz. Yani aslında elle tutulamayan gözle görülemeyen fakat bizim içimizde ve fark edilmeyi bekleyen ruhumuz.
Gücünü En Büyük Makamdan alan Ruh hiçbir zaman zor koşullar altında bocalamıyor, şikayet etmiyor, korkularına yenik düşmüyor ve kendisine öğrenmem gereken nedir sorusunu sorarak kendisini gelişime ve kendisinde var olanı gerçekleştirmeye ve dışarıya akıtmaya çabalıyor. İçindeki zenginlikleri diğerleri ile paylaşıma geçiyor ve hem kendindeki gücü fark ediyor hem de diğerlerinin mutluluğundan güç almaya devam ediyor.
Bugün bu bilgilere sahip iken halen şikayet edebiliyor, hala dışarıya bağımlı olmaya devam edebiliyor, sahip olduklarımızı fark edemiyor, Gerçek Güce inanmıyor, duymuyor ve tavsiyelerine uymuyorsak ve nefsimizin ve korkularımızın esiri olarak ülkemizde üretilenleri bile dolar üzerinden hesaplayabiliyorsak tam da istenilen kıvamda parçalanmış ve yutulmaya kolay lokmalar haline gelmişiz demektir.
Sorumluluklarımızın farkında olarak Hakikatle yürüyebilmeyi, bu dünyada oluş amacımızı gerçekleştirebilmeyi, çocuk bilincinde kalan her zaman alma halindan çıkıp bu dünyaya ben ne verebilirim blincine geçebilmeyi, bağımlılıklarımızdan kurutularak kendimiz olabilmeyi ve bunun içindeki saklı mücevherlerle buluşabilmeyi tüm kalbimle diliyorum...
Fark edebilmek ve uyanabilmek ümidiyle..Gürcan Giray