Dertlerimin En Önemli Özelliği: Bitmemesi
Dertlerimin En Önemli Özelliği: Bitmemesi Bu başlık, hayatın insana sunduğu geçici acılardan çok, süreklilik kazanan iç yükleri anlatır. Bir derdin bitmesiyle rahatlayan değil; biri biterken diğerine hazırlıksız yakalanan insanın hâlini özetler. Burada dert, sadece yaşanan bir sorun değil; insanın karakterini şekillendiren, sabrını sınayan ve onu olgunlaştıran bir yol arkadaşıdır.
Dertlerimin En Önemli Özelliği: Bitmemesi
Dert… Kısa bir kelime ama insanın omuzlarına çöken ağırlığı ölçülemez. Kimi zaman bir anlık bir sızı, kimi zaman ömür boyu süren bir yoldaş. Benim dertlerimin en önemli özelliği ise bitmemesi. Biri biter gibi olur, diğeri sessizce kapıyı çalar. Tam “oh” dersin, içini çekersin; hayat yeniden başlar ama bu kez başka bir yerden yaralar.
İnsan küçükken dertlerin büyüdükçe azalacağını sanır. Oysa tam tersi olur. Çocukken ağladığın şeyler basittir; oyuncak kırılır, kalp onarılır. Büyüyünce kalp kırılır, oyuncak olur; onarılması zor, yerine konması imkansız. İşte o zaman anlarsın: dertler şekil değiştirir ama asla bitmez.
Benim dertlerim hep devam eden bir cümle gibidir. Nokta konmaz, virgülle sürer. Bir derdin bittiğini sandığım anlarda bile, aslında onun başka bir kılığa büründüğünü fark ederim. Kimi zaman insan olur karşıma çıkan, kimi zaman zamanın kendisi. Bazen geçmişten gelir dert, bazen geleceğin belirsizliğinden.
Dertlerimin bitmemesinin en büyük sebebi belki de hissetmekten vazgeçemememdir. Bazı insanlar kalplerini kapatır, duvar örer, geçer gider. Ben ise her şeyi içimde büyütürüm. Sevinci de, acıyı da, hayal kırıklığını da… Kalbim misafirperverdir; dertleri ağırlamaktan yorulmaz ama ben yorulurum.
Bir dert biter, geride izi kalır. O iz, bir sonraki derdin yol haritası olur. İnsan, daha önce kırıldığı yerden yeniden kırılır. Çünkü hayat, insanın en zayıf noktasını iyi bilir. Hep oradan vurur. İşte bu yüzden dertlerim bitmez; çünkü ben hala aynı yerden sevmeye, aynı yerden inanmaya devam ederim.
En çok da “alışırsın” cümlesine dertliyim. İnsan hiçbir şeye alışmaz. Sadece katlanmayı öğrenir. Sabah uyanırsın, yüzünü yıkarsın, hayat devam eder sanılır. Ama içindeki ağırlık seninle gelir. Gülersin, konuşursun, işini yaparsın; kimse bilmez. Dert bitmiş sanılır ama aslında sessizleşmiştir.
Dertlerimin bir diğer özelliği, çoğu zaman anlatılamamasıdır. Anlatsam hafifleyecek sanırım ama kelimeler yetmez. İnsan bazı şeyleri anlatırken küçülteceğinden korkar. Çünkü acı, anlatıldıkça sıradanlaşır. Oysa benim dertlerim sıradan değildir; bana özeldir, bana ağırdır.
Bazı dertler vardır, adı bile konmaz. Kaybetmek gibi, eksik hissetmek gibi, değersiz hissettirilmek gibi… Bunların takvimi yoktur. “Şu gün biter” diyemezsin. İçinde büyür, seninle yaşlanır. İşte benim dertlerim de böyledir. Zamanla azalmayıp, şekil değiştirir.
Bir dönem dersin ki: “En büyük derdim buydu.” Sonra hayat sana gülümser gibi yapar, daha büyüğünü getirir. O an anlarsın; önceki derdin bir fragmanmış. Hayat, insanı hazırlamadan vurmaz ama alıştıra alıştıra yorar. Dertler bitmez, sadece dozu artar.
Dertlerimin bitmemesinin bir nedeni de umut etmeyi bırakmamamdır. Garip ama gerçek… Umut eden insan, hayal kırıklığına da adaydır. Beklersin, inanırsın, sabredersin. Olmaz. Bir dert daha eklenir deftere. Umutsuz insanlar daha az üzülür sanılır ama asıl yük, umudu taşıyanın omuzlarındadır.
Bazen düşünüyorum: Dertsiz bir hayat nasıl olurdu? Sessiz, sakin ama belki de anlamsız. Çünkü dert, insanı derinleştirir. Acı çekmeyen, anlamaz. Yaralanmayan, şefkatli olamaz. Belki de dertlerimin bitmemesi, beni ben yapan şeydir. Ama bu, onları hafifletmez.
İnsan en çok geceleri dertlenir. Gündüz kalabalıklar, gece gerçekler vardır. Işıklar söner, iç ses konuşur. O ses susturulamaz. “Bitti sandığın şey bitmedi” der. “Sadece erteledin.” Dertler uykusuzlukla birleşince daha da büyür.
Bir de başkasının derdine “geçer” diyenler vardır. Kendilerininki hiç bitmez ama başkasınınki hep geçicidir. İşte bu da ayrı bir derttir. Anlaşılmamak. İnsan bazen derdinin kendisinden çok, ciddiye alınmamasına yanar. Çünkü anlaşılmayan dert, iki kat ağırdır.
Dertlerim bitmiyor çünkü bazı yaralar kapanmıyor. Üstü kabuk bağlıyor ama en ufak dokunuşta kanıyor. Bir kelime, bir anı, bir şarkı yetiyor. İşte o zaman anlarsın: “Ben bunu atlatmışım” dediğin şey, sadece susmuş.
Ama şunu da inkâr edemem: Dertlerim beni ayakta tuttu. Kırıldıkça güçlendim. Kaybettikçe neyin değerli olduğunu öğrendim. Her bitmeyen dert, bana yeni bir ben bıraktı. Daha temkinli, daha sessiz, daha derin.
Belki dertlerim hiç bitmeyecek. Belki de hayat dediğimiz şey, bitmeyen dertlerle yaşamayı öğrenmektir. Mutluluk dediğimiz şey, dertsizlik değil; dertle baş edebilme halidir. Gülümseyebiliyorsam, hâlâ nefes alıyorsam, hala sevebiliyorsam; dertlerime rağmen değil, dertlerimle birlikte.
Sonuçta şunu kabul ettim:
Dertlerimin en önemli özelliği bitmemesi.
Ama bir başka özelliği daha var:
Beni hala hayatta tutmaları.
Ve belki de mesele, dertlerin bitmesi değil…
Onlarla birlikte yürümeyi öğrenebilmek.
https://sohbetlim.net/