damarlı sözler
"Damarlı sözler" terimi, genellikle hislerin yoğun ve duygusal bir şekilde ifade edildiği, içerdiği duygusal yoğunluk nedeniyle etkileyici ve etkili olan sözler için kullanılır. Bu tür sözler, insanların iç dünyasına dokunan, duyguları harekete geçiren ve derin anlamlar taşıyan ifadeler içerir. Ağır sözler ağlatan sözler, damar kısa Fena Damar Sözler Ağır damar sözler kısa Hayata Dair Damar Sözler damar sözler, ağır kral sözler, ağır Kısa Damar Sözler
"Damarlı sözler" genellikle aşk, ayrılık, sevgi, özlem, hüzün, umut, hayatın zorlukları gibi konuları ele alabilir. Bu tür sözler, insanların duygusal durumlarına tercüman olabilir, duygularını ifade edebilir ve ortak duyguları paylaşma, empati kurma ve duygusal bir bağ kurma amacıyla kullanılabilir.
Ancak, "damarlı sözler" genellikle yoğun duygular içerdiği için, kullanırken dikkatli olunmalıdır. Herkesin duyguları farklıdır ve bazı sözler birine ilham verirken, başkasına olumsuz etkiler yapabilir. Dolayısıyla, karşınızdaki kişinin duygusal durumunu ve tepkisini dikkate alarak sözlerinizi seçmek önemlidir.
Ayrıca, sosyal medya veya iletişim platformlarında "damarlı sözler" denilen ifadeler bazen olumsuz, kaba veya saldırgan bir tavır içerebilir. Bu tür sözler kullanılırken, saygılı ve olumlu bir dil kullanmaya özen göstermek önemlidir. Herhangi bir sözün etkisi, nasıl kullanıldığına bağlıdır, bu nedenle sözlerinizi dikkatli bir şekilde seçmek ve karşınızdaki kişinin duygusal durumunu dikkate almak önemlidir.
DAMARLI SÖZLER
EN GÜZEL DAMAR SÖZLER
Sustuğum yerde sen varsın. Konuştuğum yerde özlemin…
Yokluğuna hasret sonbahara başlıyorum, varlığını hissettiğim o sonbaharlara benzemeyen. Belki biraz yağarım bu aralar, ıslanma sakın!
Ölürsem beni yârimin kalbine gömün. Mekânım cennet olsun.
Gel beraber alalım nefesimizi sevdiğim, sensiz boğazımdan geçmiyor. Ahmet Arif
Gözlerinin ‘kahve’sinden koy ömrüme, kırk yılın hatırına ‘sen’de kalayım!
Ekmeğime hoşçakal sürdün ya sen, ben şimdi ‘aşk’ karınla; sana, ne şiirler yazarım.
İntihar köprüsü gibiyim bu günlerde, gözümden de, gönlümden de düşen düşene.
Uzaktan görenler diyor ki ”duygusuz”. Duygusuz olduğum için mi gözlerim kaç zamandır uykusuz.
Kalbin kemiği yok diye kırılmaz mı sandın?
Suç benim değil ki. Şiir kokuyordu bakışların. Yazmamak gözlerine ihanet olurdu.
Zor mudur gözlere bakarken aşkı görmek? Yoksa sadece aşk mıdır gözlerdeki tek gerçek?
Toprak gibi sessiz olduğum an bil ki, şimşek gibi gökte gürlüyor feryadım!
Cinayet saati neredeydin diye sorarlarsa unutma ‘gidiyordum’ diyeceksin.
Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalığımızla eksiliyoruz. Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız; ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.
Susmak kabullenmek değil, cevaptır. Eğer insan kısa cümleler kuruyorsa, uzun yorgunlukları vardır.
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer. İçsen de tükenir içmesen de. Bu yüzden hayattan tat almaya bak. Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da!
Verdiği umudu geri alan, aldığı ahı da güle güle kullansın!
Yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını; herkesin yüzü ıslak, başları eğik, herkes benim hep olduğum gibi.
Kaçınız, çırılçıplak bedenler karşısında yalnızca gözlere baktınız. Sorsalar, güya hepiniz aşıktınız.
Bilseydim dünyanın keşkelerden kurulduğunu küçükken ne olmak istiyorsun diye sorduklarında mutlu olmak istiyorum derdim!
İnsanlar birer harf gibidir. Güzel insanlar bir araya geldiklerinde güzel bir cümle kurulur.
Yetimhanede yaşayan küçük bedenlerin, ranzalarına yazdıkları “anne” kelimesi kadar masum olmalı aşk.
Üzülmem mi sanıyorsun yürek ağlar gözden önce.
Artık hayat, küçükken oynadığım kutu kutu pense’ye benziyor nerdeyse. Çünkü herkes bir bir arkasını dönüyor sadece.
Mevsimin suçu yok. Yokluğun soğuk.
Dünyanın ne kadar küçük olduğunu , “Seni dünyalar kadar seviyorum” deyip de gidenlerden öğrendim.
Unutulmak kadar acıdır bazen yaşamak.
Sen beni okeydeki ortağın mı zannettin sevgili? “BİT” dediğinde biteyim, “DÖN” dediğinde döneyim!
Allaha emanet ol dedi ve gitti! – Güldüm. — Zaten ondan başka kimim var ki? Dedim.
Kolumuzu ısırarak yapardık saatleri; sanki o kadarcıkken zamanın canımızı yakacağını anlarmış gibi…
Neyin var? “sorusuna,” Sen yoksun! ” diyesim var. Bildiğin gibi değil.
Sen bana mı soruyorsun yalnızlığı sever misin diye? Ben ki; ‘çayı bile iki şekerli içerim, birlikte erisinler diye’.
Terkedilen çabuk büyür, hüzün kalana düşse de pişmanlık hep gidenin payına!
Seni hatırlatan her şeyde, katledilmiş mutluluklarım var. Her gülüşüm kanla karışık yağmurlu şimdi.
Öyle yorgun ki hislerim. Artık sana karşı bir şey hissetmeye bile dermanı yok.
Dertlerimin, acılarımın içinde seni düşünerek mutlu oluyorum, sen benim ilahımsın ve bundan gurur duyuyorum…
Kalemimin kurşunu bitmiş, öldüremiyorum seni.
Kaybedecek neyim kalmış ceylan gözlüm bu dünyada? Ya sen ya hiç bundan sonra!
Bana hoşlandığı adamı anlattı, bende sevdiğim kızı dinledim.
Bir zamanlar esen rüzgâra bile meydan okuyan gençliğim. Şimdi ise rüzgârda savrulan bir yaprak gibiyim.
Yeri gelir sevdiğin kişinin yaşadığını bile bilmek sana yeterlidir.
Ağladım ama belli etmedim, haykırdım ama isyan etmedim, çaresizdim ama asla pes etmedim, sensizdim senden de gitmedim.
“Yalnızlık” yazarsın da düzelten olmaz. İşte o zaman yalnızsındır.
Cesaret illa kükremek değildir. Bazen, gün biterken, usulca “Yarın yeniden deneyeceğim” demektir.
Sevdanı bulutların üzerine yazmışsın. Yağmur olarak dökülüyor gözlerimden.
Sevdiklerimiz üzülmesin diye içiniz kan ağlarken bile tebessüm edebilecek kadar güçlü olur seven insan.
Önce rıhtımda acı bir insan çığlığı koptu, sonra hıçkırıklarla gözyaşları kaldı rıhtımda.
Hayat sürekli bir tırmanıştır kimsenin emeğine ve yüreğine basmadan tırmanmak tırmanışın “inanca”sıdır.
Masal kitabı gibisin, okuması güzel ama inanması çok zor.
Biliyor musun şarkılara neden “parça” deniyor. İhtiyaç duyduğunda bazıları eksik bir yanını tamamlıyor.
Düştüğünde yanında olan değil, kalkman için el uzatandır. Unutma.
Ey gönüm bilmez misin gözler sebepsiz yaşarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz, gönülde bir dert olmadıkça kimsenin yüzü sararıp solmaz.
Kötü günde katkısı olmayanın iyi günde hissesi yoktur.
Güzel bir gülü güzel bir geceyi güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle geceyi gizemiyle dostu tüm derdiyle sevebilmektir.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı.
Ne yormak istedim seni. Ne de yormak kendimi. Çok çalıştım gitmeye de kalmaya da. İkisi de aynı acı, ikisi de rezil. Daha öncede gitmiştim ama böyle kalarak değil böyle kalarak değil.
“Sus” be yüreğim, bende biliyorum özlediğimi! “sus” ki bilmesin özlediğimi!
Simdi vur kendini. Unutulmuş bir şiirin son dizelerinde sonra yarım kalan bir şarkı ısmarla kendine. Bu kentte böyle ölünür.
Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.
Dünyada “Her erkeğe 3 bayan düşüyor” derler ya doğru olan da bu. Bir erkek kalbine 3 bayan sığdırmalı. “Annesi, Karısı ve Kızı”.
En çok incittiğimiz kişilerin, aslında en sevdiklerimiz oluşu ne garip değil mi?
“Kör sağır ve dilsiz çölde gidiyorlar sağır ölüyor dilsiz köre sağırın öldüğüne nasıl anlatır”? Seni sevmek de öyle işte.
Gözlerimin rengi standart ama bakışlarım adamına göre değişir.
Dalında son bir yaprak olmaktır yaşamak ve asi rüzgâra direnmektir. Fırtına koparken bile ağız dolusu gülebilmektir her şeye inat.
Hayır, ben iyiyim. Sadece hayatım bok gibi sevdiğim insanları kaybediyorum, gitme diyemiyorum, uyuyamıyorum, özlüyorum ve yoruldum.
Sensizliğe yenilmek, sana yenilmekten zor olsa da. Ardımda bir sürü “belki”ler bırakarak, seni içimden terk ediyorum.
Bir kadın söyleyecek çok şeyi olduğu halde susuyorsa suskunluğu bazen sağır edici olabilir.
Yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını; herkesin yüzü ıslak, başları eğik, herkes benim hep olduğum gibi.
Gerçek şu ki; hayallerimizde ki insanların hayallerinde ki insanlar değiliz!
Bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin. Sonra diyorum; söyleyince ne olacak, sus bitsin!
Yükle yalnızlığının bütün gri bulutlarını sırtıma. Vücudum yağmur sonrası toprak koksun.