Kurban Nedir
Kurban, İslam dininde belirli bir dönemde kesilmek üzere Allah'a adanmış hayvan demektir. Kurban, İslam'ın önemli ibadetlerinden biridir ve genellikle Kurban Bayramı olarak bilinen İslam takvimindeki Zilhicce ayının 10, 11 ve 12. günlerinde gerçekleştirilir.
Selamun aleykum dostlar, Muslumanlar Sohbet bu hafta sizlerle kurban hakkında bir kaç nükte paylaşacağım. Kurban günleri çok bereketli, geceleri de öyle… Kuran’da, Fecr Suresinin hemen başında üzerine yemin edilen o mübarek geceler içinde. O gecelerde nice aflar, nice kurtuluşlar gizli. Bu geceleri unutmayalım, gönlümüzden hiç çıkarmayalım. Kurban çok geniş bir konu olduğu için öncelikle “Kurban nedir? ” ve “Bir müslüman neden kurban keser?” bunların üzerine konuşalım.
Kurban kesmek, İslam peygamberi İbrahim'in Allah'ın emri üzerine oğlu İsmail'i kurban etmek için hazırlandığı ancak Allah'ın bir koç göndermesiyle gerçekleştirmediği olaya dayanır. Kurban Bayramı, bu olayı hatırlamak ve Allah'a teslimiyeti, sadakati simgeler.
Kurbanlık hayvanlar genellikle koyun, keçi, sığır veya deveden seçilir. Kurban kesimi, belirli bir takım usullere ve şartlara bağlı olarak yapılır. Kesilen kurbanın etinin bir kısmı ihtiyaç sahiplerine dağıtılırken, bir kısmı da aile içinde tüketilir. Aynı zamanda, kurban kesimiyle birlikte hayır kurumlarına bağışlar da yapılır.
Kurban kesimi, Müslümanlar için bir ibadet olmasının yanı sıra, sosyal dayanışma ve yardımlaşmayı da içeren önemli bir ritüeldir. İslam'ın beş şartından biri olan zekât ile birlikte Kurban Bayramı, Müslümanlar için önemli bir yardımlaşma ve dayanışma etkinliğidir.
Kurban Bayramı Ne Zaman? 2024 Kurban Bayramı Hangi Güne Denk Geliyor?
Bu yıl 15 Haziran Cumartesi günü Kurban Bayramı arifesi kabul edilirken. Kurban Bayramı 16 Haziran Pazar tarihine denk gelmektedir.
15 Haziran Cumartesi günü Kurban Bayramı arifesi kabul edilirken, 4 gün sürecek olan bayram, 16-17-18-19 Haziran tarihlerinde idrak edilecek.
Kurban Ne Demektir?
Sözlükte “yaklaşmak ve Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamındadır. Dini bir terim olarak “ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak ve bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir.
Alimlerin ekseriyetine göre ise, kurban kesmek, müekked sünnettir. Bir kısım alimler, şu ayetlerin kurbana delalet ettiğini bildirirler:
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O’nun adını anarak kurban kesmeyi meşrû kıldık…” (Hac 22/34, 67)
“Rabbin için namaz kıl ve (kurban) kes!” (Kevser 108/2)
“Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.” (Sâffât 37/107)
Allah Resûlü, emredildikten sonra kurban kesmeyi hiç terk etmemiş,[1] hatta yolculukta bile kesmiş[2] ve şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Her sene her bir ev halkına kurban kesmek vâciptir.” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2; Tirmizî, Edâhî, 18/1518)
Bir Müslüman Neden Kurban Keser?
İbrahim: Ey Rabbim! Bana, salihlerden bir oğul ihsan et! diye dua etti.
Biz de, ona, çok uysal bir oğul müjdesini verdik.
Artık, o oğul, İbrahim’in yanında koşma çağına erince, babası: Oğulcağızım! Ben, seni, rüyamda boğazlıyorum görüyorum!
Bak, artık, ne düşünürsün! dedi.
Oğlu: Babacığım! Sana verilen emir ne ise, yap!
İnşaallah beni, sabredenlerden bulacaksın! dedi.
Vakta ki, böylece, ikisi de, Allah’ın emrine boyun eğdiler…”
(Saffât:100-103)
Hazreti İbrahim, bir oğlu olursa onu kurban etme adağında bulunmuştu. Bir vakit geldi, oğlu oldu. Ama o, verdiği sözü unutmuştu. Kendisine rüyasında adağı hatırlatıldı. O da, odun toplama bahanesiyle oğlunu kurban etmek üzere yola çıktı.
Yolda şeytan her ikisine de musallat oldu. Babaya, ‘evlat katili’ olmanın kötülüğünü işlerken, çocuğa da, ‘öldürülme korkusu’nu işledi. Fakat, bunlar her ikisine de işlemedi. Yollarına devam ettiler.
Sonra Hz. İbrahim maksadını “Oğulcağızım!” diye açıklamaya başladı. Şefkatsiz bir baba olmadığı, bu letafet yüklü ifadesinden belliydi. Ciğeri yanıyordu. Kalbi parçalanıyordu. Ama Rabbin emrinden dönmeye de niyeti yoktu. Emir, Hak’tan gelmişti. Ötesi berisi olmazdı. Yerine getirilmek zorundaydı. “Niye?” diye sormak, kulluğa yakışmazdı.
Bu ağır yükümlülüğü, bir yetişkin olduğu için Hz. İbrahim belki kaldırabilecekti. Peki ya, Hz. İsmail? O, bunun üstesinden nasıl gelecekti? Daha bir çocuktu o!
Şaşırtıcı bir şekilde, o da emre itaat etti. Çünkü ‘uysal’ bir tabiatta yaratılmıştı. Rabbinin emrine karşı, kendi ölümüyle neticelenecek olsa bile, boynu kıldan inceydi.
Böylece, bu büyük imtihanı baba-oğul birlikte kazandılar.
Bıçağa “kesme!” emrinin verilişi ve Hz. İsmail’in hayatta kalışı, bir peygamber dahi olsa, bir babanın kendi evladını öldürmenin vicdani ağırlığını kaldıramayacağına delildir. Cenab-ı Hak, İsmail’i öldürmeyerek, Hz. İbrahim’i kaldıramayacağı bir vicdani yükle karşı karşıya bırakmamış ve imtihanını katlanılamaz bir boyuta yükseltmemiştir.
Hz. İbrahim emr-i ilahi olduğu için ağır bir ciddiyetle oğlunu kesmek için girişmesi, ubudiyetin uç sınırıdır. Bunun sonucuna katlanması ise, o sınırın ötesindedir. Yarattığı insanı iyi bilen Halıkı Rahim, onun omzuna bu suretle “taşıyamayacağı bir yük yüklememiştir.”
Zaten ilahi planda böyle bir olayın vukuu, tarihin o devirlerinde cari olan sahte putlara insan kurban edilmesi geleneğine set çekilmesi hedefine matuftu. Amaç, insanlığı vahşet devrinden çıkarmaktı. Bu suretle, Hakimi Rahim’in hikmetsiz ve şefkatsiz bir iş yapmayacağını bir kez daha anlıyoruz.
‘Kurban’ın çok önemli bir diğer işlevi ise, putperestliğe karşı tevhidi öne çıkarmaktı. Başkaları, sahte putları için kurban keserken, Hz. İbrahim Rabbi için ve O’nun adıyla kurban keserek, şirk bulaşığı bütün adetleri kökünden kazımış oluyordu. Kurban, yalnız O’na ve yalnız O’nun adıyla kesilirdi. Böyle bir şükür ibadetine, O’ndan daha layık bir varlık yoktu. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de Kevser Suresinde, Resulûllah’a (asm) kurban kesmesi emredilirken, “Rabbin için” kaydı düşülmüştür.
Kurbanın bir şükür anlamı taşıması, yine aynı surede, “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” emrinin, “Biz sana Kevser’i verdik” ifadesinden sonra gelmesinde zahirdir.
Şükür için namazla birlikte kurbanın da anılması, namazın çok kapsamlı bir ibadet olmasına karşılık, malla ibadet boyutunu kapsamıyor oluşundandır. Gücü yetenler, mallarıyla da şükrederek Allah’a karşı ibadetlerini tam yerine getirmiş olurlar.
Resulullaha ve onun şahsında Müslümanlara kurban kesmelerinin emredildiği Kevser Suresi, bilindiği üzere, Hz. Peygamber’e (haşa!) nesli kesik iftirası üzerine vahyolunmuştur. Bu ciğersiz iftira karşısında, surede Resulullaha verilen ilahi ikramlar nazara verilerek üzüntüsü giderilmiştir. Üstelik, bu ikramlara şükür babında, namaz kılması ve kurban kesmesi emredilmiş, kesilen kurbandan “sıkıntı içinde bulunan fakire” (Hace 22/28) “isteyemeyen fakire de isteyen fakire de yedirilmesi” (Hace, 22/26) emir buyrularak Allah’ın verdiği nimetlerin herkesçe bilinmesi, Rabbin kerem ve lütfunun herkesçe paylaşılması sağlanmak murad edilmiştir. Üzüntü, bu şekilde adeta toplu bir şenliğe, bir bayrama döndürülmüştür.
Kurban ibadetinin bir başka hikmeti ise, “mal toplayıp, onu sayıp duran” “malının kendisini ebedi kılacağını zanneden” (Hümeze, 2-3) “yoksulu doyurmaya teşvik etmeyen” (Maun, 3) “hayra mani olan” (Maun, 7) nasipsizlerden Müslümanların tefrik olmasını sağlamaktır. Müslümanlar fedakarlık ederek, kıymetli canlı mallardan, özellikle deve sığır gibi iri bedenlerden, sırf Rableri adına kurban keserek, onları fakirlere dağıtarak, maddecilikten uzak olduklarını, mal toplama gibi bir gaye gütmediklerini, hayra mani değil bilakis vesile olduklarını ilan ederler.
Bu sayede, Allah’a yakınlaşma hasıl olur ki, kurbanın kelime kökü zaten ‘yaklaşma’dır. Müslümanlar Allah adına kurban kesmek ve kan akıtmak suretiyle Rableriyle kurbiyet (yakınlık) kazanmış olurlar.
“Teşrik” Arap dilinde etleri doğrayıp kurutmak demektir. Vaktiyle bayramın birinci günü Mina’da kesilen kurbanların etleri, bayramın 2., 3. ve 4. günlerinde güneşte kurumaya bırakılırdı. Bu sebeple bu üç güne et kurutma günleri anlamında “eyyam-ı teşrik / teşrik günleri” denilmiştir. “Tekbir” ise Allah’ı ululamak, yüceltmek demektir. Kurban bayramının arefe günü (9 zilhicce) sabah namazından başlayarak bayramın 4. gününe ikindi namazına kadar (13 zilhicce) ikindi namazı dahil farz namazlardan sonra toplam 23 defa “Allâhü ekber Allâhü ekber lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd” cümlesini söylemeye “teşrik tekbiri” denir. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre bu tekbirlerin söylenmesi kadın-erkek her Müslümana vaciptir. Ebû Hanîfe’ye göre bu tekbirin; arefe günü sabah namazından itibaren bayramın birinci günü ikindi namazına kadar sekiz vakit, cemaatle kılınan farz namazlardan sonra söylenmesi vaciptir. Bu tekbirleri söylemek, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre sünnet, Mâlikî mezhebine göre müstehaptır.
Kurban Bayramına son günler kala kurbanı gerçek manasıyla anlayarak huzura kavuşalım. Rabbim bu şuurla kurbanlarımızı kesmemizi cümlemize nasip etsin. Öncelikle nefsimizi kurban ederek ruhumuzu diriltelim ki Rabbimizle kurbiyet (yakinlik) kazanalim inşallah. Vesselam…
İslami sohbet ve Tefsir sohbetlerine katılmak için, Mobil chat ile kolay ve ücretsiz bir şekilde giriş yapabileceğiz web sitemize bekleriz.
MircteFm radyomuzu dinlemek için, dini radyo‘ya tıklayınız.
Selam ve dua ile..